Tanrıların tanrısı Zeus‘un kadınlarını sıralamaya başlasak liste alır başını gider. Bunun en büyük sebebi Tanrıların en büyüğü, yüce Kronos’un oğlu Zeus‘un çok çapkın olması elbet. Evliliğin kutsallığını her şeyin üzerinde tutan, evliliğin koruyucusu olan eşi Hera’yı evlilikleri boyunca defalarca kez aldatıyor. Hera’nın kıskanç gözlerinden saklanmak içinde kılıktan kılığa giriyordu. Zeus‘un gönlünü kaptırdığı kadınlar biri ise Fenike Kralı, Agenor’un kızı Europa. Yunan mitolojisine göre bugünkü Avrupa kıtasına adı veren Europa, dünyadaki kadınsı güzelliğin simgesiydi. Zeus onun güzelliğiyle o kadar büyülendi ki, aşık oldu. Genç kızı etkilemek için beyaz boğa kılığına giren Zeus o sırada deniz kenarında nedimeleri ile beraber çiçek toplayan Europa’nın dikkatini çekmeyi başarır. Yanına giderek boğayı okşayan Europa hayvanın evcil hareketlerinden etkilenerek boğanın sırtına çıkar.

Rembrandt – Europa’nın Kaçırılışı, 1632

Boğa, sırtında Europa ile birlikte hızla denize doğru koşmaya başlar. Europa’yı Fenike sahillerinden Girit adasına kadar taşıyan Zeus, burada insan formunu alır ve Europa ile evlenir. Birlikteliklerinden Minos, Rhadamanthys and Sarpedon adlarında üç erkek çocukları olur. Ünlü Hollandalı ressam Rembrandt, Europa’nın kaçırılış öyküsünü resmetmeyi çekici bulmuş ve yukarıdaki tabloyu yapmış. Günümüzde bu öykü 2 euroların arkasında Avrupa Birliği’nin annesine atfedilip tasvir edilmiştir.  Europa öldüğünde Zeus, anısına onu gökyüzüne yerleştirir. Bugün Boğa Takımyıldızı “Taurus” olarak adlandırılan yıldızlar boğa şeklini alır. Yıldızlar denizinde yüzen boğanın sadece boynuzu ve ön ayakları görünür..

Gelelim asıl hikayemize.. Zeus, Girit’ten ayrıldıktan sonra zamanın Girit Kralı Asterius Europa’nın oğullarını evlat olarak kabul eder ve kendisini kraliçe yapar. Asterius ölünce kardeşler arasında taht kavgası başlar. Kardeşlerini sürgün etmeyi başaran Minos, tahtın başına geçer. Kral Minos, güçlü krallığının göstergesi olarak, tanrılara sunmak üzere güzel bir kurban vermeleri için tanrılara yalvarır. Deniz tanrısı Poseidon yakarışlarına kayıtsız kalamadığı Minos’a kar gibi bembeyaz, göz alıcı bir boğa gönderir. Boğanın güzelliğinden etkilenen Minos, onu kurban etmeye kıyamaz ve kendi hayvanlarından birini kurban eder. Tanrıları aldatmak kolay değil tabii. Posedion kandırıldığını öğrenince öfkeden deliye döner. Başlangıçta oldukça uysal bir hayvan olan boğayı zaptedilemez, kızgın bir boğaya dönüştürür. Posedion, intikamını bir de Pasiphae ile almak ister. Minos’un karısı Pasiphae’yi gönderdiği boğa aşık eder. Aşktan gözü dönen kraliçe, boğa ile birlikte olmanın yolunu bulması için zanaatkar Daidalos’tan yardım ister. Kendisi için yaptığı ahşaptan oyma , üstüne hayvan derisi geçirilerek inek süsü verilmiş maketin içine giren kraliçe amacına ulaşır. Bu beraberlikten; Minotaurus (Minos-Taurus) adı verilen boğa başlı, insan gövdeli, insan eti ile beslenen bir canavar doğar. Kral Minos, bu yaratığı kontrol altında tutmak ve insanlardan saklamak için Daidalos’a karmaşık geçitler ve yollardan oluşan, içine girenin yolu bulup çıkamadığı Labirantos sarayını yaptırır. Günümüzde kullandığımız “labirent” kelimesi de buradan gelmektedir.

Bu arada kral Minos’un oğullarından Androgeos, Panathenaia oyunlarına katılmak için Atina’ya gider. Bütün oyunları kazanan Androgeos, birincilikleri bir yabancıya kaptıran Atinalıların kıskançlıkları sebebiyle öldürülür. Oğlunun intikamını almak için Atina’ya saldıran kral Minos savaşı kazanır. Tek bir isteği vardır. O da; beslemek zorunda olduğu boğaya yem edilmek üzere her yıl yedi erkek ve yedi kız gönderilmesidir. Her yıl on dört genci kara yelkenli bir gemi ile kurban olarak gönderen Atinalılar için işler Minotaurus’u öldürmek için kurbanların arasına Atina Kralı Aegeus’un oğlu Theseus’un katılması ile değişir. Theseus, babasını; “minotaurusu öldürüp labirentten sağ çıkıp gemiye beyaz yelkenler takıp, ülkesine geri döneceğine” ikna eder. Girit’te kurbanları karşılayan kalabalık grup arasında Kral Minos’un kızı Ariadne de vardır. Theseus’u görür görmez aşık olan Ariadne, sessizce gence yaklaşıp eline bir yumak iplik tutuşturur. İpin bir ucunu girişe bağlamasını, ilerledikçe yumağı açıp yere bırakmasını söyler.

Ariadne‘nin tavsiyesine uyan Theseus, canavarı aramaya başlar. Dehlizlerin birinde minotaurus ile denk gelen Theseus, aralarında geçen amansız kavganın sonunda canavarı öldürür ve ipi takip ederek hızla labirentten çıkar. Dışarıda kendisini bekleyen prenses Ariadne‘yi de yanına alarak, ölümden kurtardığı gençlerle beraber gemisine binip, uzaklaşır Girit’ten. Atina’ya doğru çıktıkları yolda, Naksos adasında demirler.

Theseus, hayatını kurtaran Ariadne‘yi uyurken adada bırakıp terk eder. Ariadne uyanıp adada yapayalnız kaldığını anlayınca başlar ağlamaya. Dönüş yolunda olan ve babasına verdiği sözü unutan Theseus, gemiye beyaz bayrak çektirmeyi unutur. Limandan gemileri izleyen babası Aegeus, dalgalanan siyah yelkenleri görünce oğlunun öldüğünü sanar ve kendini denize atarak intihar eder. Ariadne‘yi terk eden Theseus’a tanrılar tarafından verilen bir ceza olduğu söylenir. Bu olayın sonrasında o deniz kralın adı ile anılır ve adı Ege Denizi (Aegean Sea) olur. Theseus ise Atina Kralı olur.

Terk edildiği adada yas tutan Ariadne‘yi gören şarap ve neşe tanrısı Dionysos, kızın güzelliğine vurulur ve ona aşık olur. Genç kızla evlenir ve düğün hediyesi olarak Hephaistos’un yaptığı ışıl ışıl dokuz taşlı bir altın taç verir. Karısını ölümsüzleştirip adını kazımak için gökyüzüne fırlattığı tacın üzerindeki mücevherler, dokuz yıldıza dönüşür. Bugün bildiğimiz aşkın göstergesi “Kuzey Tacı Takımyıldızı (Corona)” olarak, gökyüzünden bize göz kırpmaya devam eder.

Ariadne, aynı zamanda Wine & Spirit Education Trust (WSET) şarap ve yüksek alkollü içecekler alanında tüm dünya çapında lider yeterlilik programı sağlayıcısının logosundaki figürdür. Şarap severler ile Ayça Budak’tan öğrendiğim bu bilgiyi de paylaşmış olayım.